Gözden kaçırmayın

Afyon yöresel lezzetlerine Ankara’da yoğun ilgiAfyon yöresel lezzetlerine Ankara’da yoğun ilgi

Eski zamanlarda tanrıların, şeytanların, savaşçıların, perilerin olduğu dönemlerde Türklerde vardı. Ve bunun üzerine Türkler nasıl yaratıldıklarını merak ettiler ve işte o meşhur dünyaya nam salmış destanı ortaya çıkardılar. İşte Türklerin yaratılış destanı.

HER ŞEYİN BAŞLANGICI AK-ENE

Yerin, göğün, hayvanların ve insanların olmadığı bir zamanda kaos hüküm sürüyordu. Her taraf suyla kaplanmıştı. Ne güneş, ne yer, ne de yıldızlar vardı. Her taraf karanlıktı. Ancak yaşamın ve hayatın temeli olan Ak-ene adlı bir varlık, suda yaşıyordu. Henüz hiçbir şey yaratılmamışken ve sadece uçsuz bucaksız bir su varken, sonsuz sulardan çıkarak hayatın başlangıcına dair ne varsa hepsine ruh vererek yaşam döngüsünü başlatmıştı. Ak-ene ansızın yarıya kadar sudan çıktı ve şöyle dedi, ''Yap o zaman, yaptıklarım olacaktı, yoksa yaptığım olmadı deme.'' Bunları söyledikten sonra Ak-ene suda kayboldu ve bir daha asla görünmedi. Ülgen de insanları yarattıktan sonra onlara şöyle bir talimat verdi, ''Olan şeye yok deme, eğer yoktur dersen var olan şey de yok olur.'' Ülgen sudan çıkan Ak-ene'nin talimatıyla önce yeri, sonra da sırasıyla güneşi, ayı, yıldızları ve insanı yarattı.

TANRI ÜLGEN VE KÖTÜLÜK TANRISI ERLİK KARŞILAŞIYOR

Ancak Ülgen ilk önce ne yapması gerektiğini bilmediğinden şaşıp kaldı. Yeri yaratmak için toprağa ihtiyacı vardı. Sema ve toprağın olmadığı çağda ancak su vardı. Ülgen de yeri yaratmak için suya indi. Bu vakit Erlik adlı bir varlık Ülgen'e yaklaştı. Ülgen ona sen kimsin diye sordu. Erlik cevap verdi, ''Ben toprak bulup karayı yaratmak için geldim.'' Ülgen sinirlendi ve şöyle dedi, ''Benim yaratamadığımı sen nasıl yaratacaksın?'' Erlik ise cevap verdi, ''Ben şimdi toprağı nasıl ve hangi maddeden yaratacağımı bulacağım.'' ''Toprağı yaratmayı sen nasıl bilebilirsin ki?'' dedi Ülgen. ''Eğer sen toprağı bulabilirsen ben sinirlenmeyeceğim. Ancak çabuk bul.'' Erlik Ülgen'e şöyle dedi, ''Eğer sinirlenmezsen ben suyun birinden sana toprak bulurum.'' Ve Erlik vakit kaybetmeden suya daldı. O suyun dibinde bir dağ buldu. Oradan bir parça toprak koparıp ağzına aldı. Sonra sudan çıkarak ağzındaki toprağı Ülgen'in avucuna tükürdü. Ülgen toprağı suyun üzerine attı ve Ak- ene’nin  öğrettiği gibi ''Yaptıklarım olacak.'' dedi. Toprak büyümeye başladı. Suyun üzerinde bir kara parçası oluverdi. Ülgen ikinci kez Erlik'i suyun dibine çamur getirmeye gönderdi. Bu defa Erlik kendine özgü bir dünya kurmak için çamurdan bir kısmı Ülgen'e verdiyse de bir kısmını ağzında gizledi. ''Yaptıklarım olacak.'' deyince toprak büyümeye başladı. Tam boğulacağı sırada Erlik ağzındaki toprağı geri tükürdü. Ve tepsi gibi düz olan kara Erlik'in tükürdüğü toprakla alçaklı yüksekli oldu. Dereler, yarganlar, tepeler böylece yaratılmış oldu. Bunu gören Ülgen kızarak şöyle dedi ''Sen neden böyle yaptın?'' Ülgen onu azarladıkça orada biten bir ağaca yaslanarak onu dinleyen Erlik şöyle cevap verdi. ''Ben de kendime özgü bir dünya yaratmak istedim.'' Ülgen ise hala onu azarlamaya devam ediyordu. Nihayet Ülgen bir karara bağladı ve kararını bildirdi. ''Sen bir daha yeryüzünde kalmayacaksın.'' Erlik ise onu dinleyerek şöyle dedi. ''O halde bana bu ağacın biteceği kadar yer ver.'' Ülgen ise cevabında ''Sana hiçbir şey vermem.'' dedi. Erlik ağaca yaslanmış halde ağlamaya, sızlamaya, yalvarmaya başladı. Kalbi yumuşayan Ülgen dedi ki ''Tamam, bu yeri götürebilirsin. Ancak bu yerde sen ne yapacaksın? Onu bana söyle.'' Ülgen'den bu sözleri duyar duymaz Erlik o saat yerin altına girerek kayboldu.

ÜLGEN İNSAN YARATMA KARARI ALDI

Ülgen ise çimleri, çimenlikleri nasıl yaratacağını düşünmeye başladı. O anda bir kırlangıç ağzında çimenlerle uçarak Ülgen'in yanına geldi. Kırlangıç ağzındakileri yere attı. Çıplak olan yer bir anda çimenlerle kaplandı. Sonra Ülgen ormanı yarattı. Daha sonra da insanı yaratmaya karar verdi. Kadim Türkler Ülgen'in ilk insanları Altın Dağ'ın doğu ve batı taraflarında yarattığına inanıyorlar. Ülgen insanlardan önce kendine birçok hizmetçiler yaratmıştı. Onlardan sonra kemikleri kamıştan, bedenleri kilden olan yedi erkek insan yarattı. Onların kulak ve burunlarından onlara ruh ve akıl üfledi. Bundan sonra ise Altın Dağ'ın doğu yanında bir erkek insan daha yarattı. Ülgen sekizinci insanı yaratırken kulağına sen bil, sen bil diyerek onu diğerlerinden üstün bir duruma getirdi. Bu sekizinci insanın adı May-dere idi. May-dere sen bil emrini tekrarlayarak kamıştan kemiği, kilden de vücudu olan bir kadın yarattı. Ancak May-dere kadını yaratsa da ona nasıl can vereceğini bilmiyordu. Bu yüzden de o Ülgen'in gelmesini beklemeye başladı. Erlik de bundan yararlandı. Yeraltından çıkan Erlik, May-dere'nin yokluğunu fırsat bilip, demir komus adlı müzik aletiyle dokuz dilde üfleyerek kadına ruh verdi. O günden itibaren kadınlar yedi çeşit huya, dokuz çeşit dile sahip oldular. Anlatıya göre May-dere yalnız kadını değil erkeği de yaratmıştır. Ama May-dere insana şekil verse de ona can veremedi. O zaman da Ülgen'in yardımına başvurdu. Bundan yararlanan Erlik, insanın yanında bekçi olarak kalan köpeği kandırdı. Köpek de onu May-dere'nin yeni yarattığı insanların yanına bıraktı. May-dere'nin Erlik'i neden insanların yanına bıraktın sorusuna köpek şöyle yanıt verdi. Ben sana yazda suda ıslanmaz, kışta soğuktan donmaz kürk veririm. Sana altı yırtılmayan ayakkabı veririm. Sana açken ölmeyeceğin, doyarken semizlemeyeceğin tatlı yemek veririm. Erlik'in köpeği kandıran bu vaatlerini May-dere köpeği lanetlemeden önce şöyle açıkladı. Erlik'in kürk dediği şey senin derini örtecek tüyler. Ayakkabı dediği şey sırnak ve pençeler. Tatlı yemek dediği her türlü kötü kokan yiyecek. Bunları dedikten sonra May-dere köpeği lanetledi ve bundan sonra sen insanların evlerinin dışında yaşayacak, onları ve mallarını koruyacak, insanlar ne verirlerse onu yiyeceksin. May-dere, Ülgen'in yarattığı yedi insanı bir araya toplayarak onlardan birinin Erlik'in ruh ve akıl verdiği kötü kokan kadınla evlenmesini istedi.

ÜLGEN DÜNYAYI ALTI GÜNDE YARATTI YEDİNCİ GÜNDE UYUDU

 May-dere'nin elinden tutup kadının yanına geçirdiği ilk insan bu yaratığın görünüşü ve ruhu farklıdır, kötüdür dedi. Sırasıyla ikinci ve üçüncü insanda aynı cevabı verdi ve her üçü oradan uzaklaşarak altın dağa gizlendiler. Ülgen geriye kalan dört erkekten birine Targınlama ismini verdi ve onun her tarafından iki kaburga alarak bu kaburgaları kadına çevirdi ve bu kadını da erkeklerden biriyle evlendirdi. İnsanlık bu sonuncu çiftlerden türemiştir. Anlatıya göre Ülgen dünyayı altı günde yarattı. Yedinci gün uyudu, sekizinci gün uykudan kalktı. Kadim Türkler insanın yaratılışını başka şekilde de anlatırlar. Anlatıya göre Ülgen insanın vücudunu topraktan, kemiklerini de taştan yarattı. En sonunda Ülgen insanın kaburgasından bir kadın yarattı. O yarattığı erkekle kadını toprağın üzerine bırakarak onlara nasıl ruh vereceğini düşünmeye başladı. O zaman da o tüysüz, canlı bir köpek yarattı ki erkek insanla dişi insanı korusun. Kendi ise onlara ruh getirmek için gitti.

ERLİK ORTAYA ÇIKTI

 Oraya girip gizlenen ve olup bitenleri oradan seyreden erlik çıkıp geldi. Köpek havlamaya başladı ve erliğin insanlara yaklaşmasına izin vermedi. Bunu gören erlik köpeğe şöyle dedi. Ben senin bedenini soğukta üşümeyesin, sıcakta yanmayasın diye tüyle kaplamaya geldim. Bu iki insana da ruh vermeye geldim. Köpek şöyle dedi. Eğer dediklerini yapacaksan ben sana izin veririm. Erlik köpeğe şöyle dedi. Sana ne verirsem ye. Köpek erliğin pisliğini yedi ve onun vücudu tüyle kaplandı. Sonra erlik elindeki tüteyi kırdı ve onu insanların arkasından içine saldı ve üfledi. Cansız vücutlar can buldu. Erlik ise kayboldu. Ülgen insanların yanına döndüğünde onların artık ruhları olduğunu gördü ve kendi kendine yerin altına giden erlik beni aldattı ve benim işime karıştı dedi. Biraz bekledi, düşündü, aklına bir şey gelmedi. Ne yapacağını bilmeden beklemeye devam etti. Nihayet Ülgen bu insanları mahvedip yenilerini yaratmayı düşündü. Ancak artık olamıyordu. Ülgen'in insanları mahvetmek istemesinin nedeni erliğin onlara kötü ruh vermesiydi. Kadim Türklerin şöyle rivayet ettikleri kayıtlıdır.

ÜLGEN İNSANLARDAN KURTULMAK İSTİYOR

 Ülgen bu durumdan kurtulmak için önce onları mahvetmek istedi ancak daha sonra bu kötü kokan insanların dışını içine, içini de dışına çevirmekle meseleyi çözmüş oldu. O nedenle insanın alacası içindedir, dışı ise aldatıcıdır. Bir mitolojik rivayete göre Hayana insan şeklinde bir şey yaptı. Bu varlığa ruh bulmak için göklere kalktı. Ancak kalkmadan önce tüysüz bir köpek yarattı ki insanı korusun. Az sonra erlik göründü ve köpeğe yaklaşıp şöyle dedi. Sen bu insana bana verirsen ben de sana altın tüyler veririm. Köpek erliğin sözüne kandı ve insanı onun eline verdi. Erlikte insanın neresi varsa her tarafına tükürdü. Az sonra Hayana insana ruh vermek için geldi. Erlikte hemen oradan uzaklaştı. Hayana baktı ki insan baştan aşağıya kadar tükürük içinde kalmış ve kirlenmişti. Ne yaptıysa insanı temizleyemedi. O zamanda Hayana insanın tersini yüzüne çevirdi. Böylece insan içi tükürüklü ve kirlenmiş oldu. O nedenle kadim Türkler insanın kötülüğü içindedir derler. Başka bir varyanta göre Ülgen bu durumu nasıl telafi edeceğini düşünüyordu ki kurbağa ona yaklaşıp şöyle dedi. Neden insanları mahvetmek istiyorsun? Bırak istedikleri gibi yaşasınlar. Ölenler ölecek, kazanlar da yaşayacak. Ülgen kurbağayı dinledi ve insanların yaşamasına izin verdi.

ÜLGEN ATEŞİ YARATI

Ülgen düşündü ki insanların rahat yaşaması için ateşi yaratmak lazım. İnsanlar çıplaktılar. Soğuktan donuyor, yiyeceklerini çiğ çiğ yiyorlardı. Kurbağa Ülgen'e şöyle dedi. Dağın üzerinde kavak ağacı var. Git ondan ateş al. Ülgen ağacın kabuğunu soydu. Sonra iki taş götürüp onları birbirine vurarak ateş çıkardı. Ve onu insanlara verdi. Ülgen bu çifte ki adları kadim Türklere göre Toringe ile Ece idi. Şöyle dedi. Bu bütün gördüklerinizden yiyebilirsiniz. Ancak bu ağacın meyvesini yemeyin. Ülgen bunları deyip kayboldu. Kaybolmadan önce insanları ve meyveleri korumak için büyük bir yılan yarattı. Töringe ile Ece mutluluk içinde yaşamaya başladılar. Onların istediği bütün yiyecekler doğada vardı. Doğa ise ne soğuk ne de sıcaktı. Ancak Ülgen'in yokluğunu fırsat bilen Erlik yerin altından çıkıp geldi ve insanlara dedi ki Ülgen size kötü meyveleri yemeyi yasaklamayıp iyi meyveleri yemeyi ise yasaklıyor. Çünkü iyi meyveleri kendisi için saklıyor.

TORİNGE VE ECE ERLİKİ DİNLEDİLER

Çıplak olan Töringe ve Ece Erlik'i dinlediler. Onun sözünü tuttular ve yasak meyveyi yediler. İlk olarak Ece Erlik'in sözleri üzerine yasak meyvelerden birisinin sırdı. Çok tatlı olan meyveyi kendisi yemekle kalmadı, kocasının da ağzına sürttü. Her ikisinin yasak meyveyi yemeleriyle aynı anda tüyleri döküldü. Ve çıplak olduklarının farkına vardılar. Kaçıp ağaçların arkasına saklandılar. İnsanları Erlik'ten ve yasak meyveden koruyamayan yılan ihanetlendi. Yasak meyveyi yedikten sonra çıplak olduklarının farkına varan çift bundan utanç duydular. Ve kaçıp ağaçların arkasına saklandılar. Ülgen geri döndüğünde insanları bulamadı. Durumu öğrenmek için o erkek ve kadına seslenmeye başladı. Ağaçların arkasında saklanan çift onun sesine ses verdi. Ülgen onlara neden benim yanıma gelmiyorsunuz diye sordu. Onlar biz utanç duyuyoruz diye cevap verdiler. Gelin, utanç duymaya gerek yok dedi Ülgen. Erkek ve kadın ağacın yapraklarını koparıp onunla ayıp yerlerini kapattılar. Ve Ülgen'in yanına geldiler. Ülgen bunu görüp her şeyi anladı. Sinirlenerek şöyle dedi. Ben size bu ağacın meyvesinden yemeği yasaklamıştım. Neden beni dinlemeyip de yediniz? Madem ki beni dinlemediniz, şimdi yeryüzüne inin ve orada ölüm saatiniz gelene kadar yaşamaya devam edin. Törünge ile Ece ağlamaya, yalvarmaya, af dilemeye başladılar. Ancak Ülgen son hükmünü de verdi.

ECE VE TORİNGE DÜNAYAYA GÖNDERİLDİLER

Bundan sonra sen Ece çocuk doğuracaksın. Canından can ayrılacak. Doğum acılarını, sancılarını sen çekeceksin. Sen Törünge'yi. Kadına kandığın için elinin zahmetiyle kendine yiyecek bulacaksın. Soğuk, sıcak demeden çalışacak, rızkını kendin kazanacak, ailene bakacaksın. Ve siz bunlardan sonra ölümü tadacaksınız. Aradan yıllar geçti. Ülgen hayvanları, kuşları, balıkları yarattı. Ülgen içinden yer olsun deyip yeri yarattı. Gök olsun deyip göğü yarattı. Sonra ayı ve güneşi yarattı. Böylece Ülgen altı gün boyunca evreni oluşturdu. Ve yedinci gün uyuyup dinlendi. Ve kendisi de semaya kalktı. İlk insanlar Törünge ile Ece'nin ise dokuz oğlu oldu. Çiftin dokuz da kızı oldu. Erkek kardeşler kendi kız kardeşleriyle evlendiler. Ve onlardan da dünyadaki insanlar türedi. İnsanlar buğday ekmeye, ekmek pişirmeye, hayvancılıkla uğraşmaya başladılar. Ülgenin isteğiyle insanlar kendi rızıklarını kendileri kazanmaya başladılar. Ürediler, arttılar, savaştılar, ilk kanı döktüler. Öldüler, öldürdüler. Yaşlılığın, hastalığın ve ölümün ne olduğunu bildiler.

Haber: Elveda Mihriban Danabaş