Merhaba. Bugün, bu köşede ilk defa buluşuyoruz. Sadece manşetlere takılıp kalmayacağız; hayatın, sanatın, sporun,ekonominin ve siyasetin tüm renklerini sizinle paylaşmak niyetindeyim.
Gündemin gürültüsünü biraz kısıp, asıl konuşulması gerekenlere odaklanalım. Başlıyoruz
Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın tutulduğu İmralı Adası'na heyet gönderme kararı, son haftanın en sert, en gizemli ve en çok tartışılan olayı olarak kayıtlara geçti.
Bu karar, siyasetin en karmaşık denklemini bir kez daha önümüze koydu: Güvenlik mi, diyalog mu? Aslında mesele, sadece birkaç milletvekilinin adaya gidip gitmemesi değil; Türkiye'nin uzun soluklu terör sorununa kalıcı bir çözüm bulma iradesinin, siyasi partiler arasında nasıl bir kutuplaşmaya yol açtığıdır.
Kapalı Oturumun Ardındaki Siyasi Manzara Komisyon, oylama öncesinde kapalı oturum kararı aldı. İşte tam bu noktada, siyasetin şeffaflık sınavı başladı ve manzara netleşti:
1. Kararlılık ve Sahiplenme: MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız AK Parti temsilci olarak Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman ve DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit'in heyette yer alacağı netleştiği yazılmış . Bu, iktidar bloku ile DEM Parti'nin, bu adımı ortak bir stratejik zemin olarak gördüğünü gösteriyor. MHP'nin katılımı, bu hamlenin bir "taviz" değil, tam tersine "Terörsüz Türkiye" hedefine ulaşma yolunda atılan kontrol altına alınmış bir adım olduğu mesajını veriyor.
2. Tepki ve Red: CHP ve bazı küçük partiler, toplantının kapalı yapılmasına tepki göstererek salonu terk etti ve heyete üye vermeyeceklerini açıkladılar. CHP'li vekiller, milletten gizlenerek yapılan bir görüşmenin doğru olmadığını savundu. Bu tutum, CHP'nin bu derece hassas bir konuda risk almaktan kaçındığını veya sürece muhatap edilme biçimine tepki gösterdiğini gösteriyor.
3. Hükümetin Mesajı: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Komisyon çalışmalarını takdirle karşılaması ve "Terörden kurtulmanın vakti geldi" mesajı vermesi, hükümetin bu adımı suhuletle (sakinlikle) ve siyaset üstü bir zeminde nihayete erdirmek istediğini teyit etti.
Sorun Sadece "Gitmek" mi? Meseleyi sadece İmralı'ya gidip gitmeme tartışmasına sıkıştırmak, asıl sorunları görmezden gelmek anlamına gelir.
- Asıl Soru 1: Güvenlik ve Meşruiyet: Bu ziyaretin, uluslararası alanda ve örgüt içinde Abdullah Öcalan'a yeniden bir meşruiyet alanı açıp açmayacağı en büyük endişedir. Ziyaretten beklenen tek şey, kayıtsız şartsız silah bırakma çağrısı ve terör örgütünün kendini tasfiye etmesi yönünde net bir taahhüt olmalıdır.
- Asıl Soru 2: Kapalı Kapılar Ardında Ne Gizleniyor? Toplantının kapalı oturumla yapılması, sürece yönelik şeffaflık taleplerini artırdı. Halkın onlarca yıldır bedel ödediği bu sorunun çözüm adımlarının, siyasi kulislerde değil, aydınlık bir zeminde tartışılması elzemdir.
Kapalı kapılar, her zaman güvensizlik ve gizli pazarlık algısını güçlendirir.
Türkiye, terör sorununu kökten çözmek gibi zorlu bir kavşakta. Atılan her adım, ülkenin iç barışını ve uluslararası itibarını doğrudan etkiliyor. İmralı'ya giden bu heyetin görevi, sadece bir mesaj alıp getirmek değil; Türk milletinin teröre karşı ortak ve sarsılmaz duruşunu oraya taşımak olmalıdır.
Aksi takdirde, bu ziyaret, barışa açılan bir kapıdan çok, siyasi gerilimi derinleştiren bir Pandora'nın Kutusu olabilir. Şimdi gözler, heyetin adadan dönüşünde yapacağı açıklamalara çevrildi. Bakalım kapalı oturumun ve gizli tutulan görüşmelerin ardında, "Terörsüz Türkiye" hayaline dair somut bir ışık mı, yoksa yeni bir tartışma fırtınası mı var?













Yorumlar